Zihni başka şeylerle meşgul etmek de ağlamayı durdurma etkisine sahiptir. Başka şeyler düşünmeye çalışarak içinde bulunduğunuz ruh halinden uzaklaşabilirsiniz. Fiziksel olarak hareket etmek de ağlamanızı engelleyebilir. Elinizle bir şeyi sıkıp bırakmak denenen yöntemlerdendir.
Ağlamak, zaman zaman çoğumuzun yaşadığı duygusal bir reaksiyondur. Ancak gözyaşlarımızı tutmak istediğimiz zamanlar olabilir. Bu zamanlarda tek yapmanız gereken gözlerinizi açıp ve kırpmadan durmaya çalışmak. Bu gözyaşlarının oluşumunu engeller.
Sürekli ağlama isteği, kişinin yaşadığı psikolojik rahatsızlıkların göstergesi olabilirken nörolojik sorun ihtimalini de göz ardı etmemekte fayda vardır. Bunun ardında anksiyete (kaygı bozukluğu), TSSB (travma sonrası stres bozukluğu), duygudurum bozukluğu, depresyon gibi ruhsal rahatsızlıklar bulunuyor olabilir.
Genellikle duygusal bir tepki sonucunda ortaya çıkar. Bu tür ağlamalar üzüntü, mutluluk, sevinç, hayal kırıklığı, stres, öfke veya yoğun duygusal deneyimlerle ilişkilidir. Duygusal ağlama, duygusal bir yükün ifadesi olabilir ve insanların duygusal anlamda rahatlamasına yardımcı olabilir.
Ağlamanın öfkeye verilen en yaygın tepkilerden biri olmasının nedeni genellikle sizi inciten durumlar tarafından tetiklenmesidir. Duygularınız bu şekilde gün yüzüne çıktığında engel olmak yerine ağlayarak duygusal bir rahatlama sağlayabilir ve duygularınızı daha iyi anlayabilirsiniz.
İlgili 24 soru bulundu
Sevdiği bir oyuncak ya da yiyecek ile dikkatinin dağılması, krizin hafiflemesini sağlar. Hafif krizlerde çocuğunuza beş dakika süre tanıyın. Bu sürenin ardından, onunla yumuşak bir tonda konuşarak, hem dikkatini dağıtmaya hem de ağlamaya son vermesine yardımcı olun.
Ağlamak gerginliği azaltır. Yapılan klinik araştırmalarda, ağlamanın tansiyon, nabız ve vücut ısısının düştüğü hatta fiziksel bazı rahatsızlıklarında hafiflediği bulunmuştur. Birçok araştırma, ağlamanın stresle baş etmek için gerekli ve yararlı olduğunu desteklemektedir.
Bu davranış genel olarak yanlarında güvendikleri biri olduğunda ortaya çıkar. Hayal kırıklığı, öfke, kafa karışıklığı, korku gibi duyguların neden olduğu krizlerde; ağlama, vurma, çığlık atma, tekmeleme, nefesini tutma ya da kendini yere atma gibi tepkiler görülebilir.
Şimdi biliyoruz ki, en azından yetişkinlerin ağlaması, bazı duygusal uyarıcılara karşı karmaşık bir fizyolojik tepkidir. Ağlamanın en belirgin özelliği gözyaşı dökülmesidir, ama yüz ifadesi ve nefes alma şekli de değişir. Örneğin sesli ağlarken nefes alıp verme de hızlanır.
Anksiyete krizi anında; nefes egzersizleri yapmak, ayakta dik durmak, pozitif düşünmeye çalışmak, yürümek, bir film ya da kitabı odaklanmak faydalı olabiliyor. Ancak bu konuda mutlaka bir uzman yardımı alınması ve gerekli tedavilerin eksiksiz uygulanması önem taşıyor.
Ağlama nöbetleri, çocukluk dönemlerinde görülen, çocukların kendini nasıl ifade edeceklerini ve duygularını nasıl kontrol etmeleri gerektiğini bilemediği için yaptıkları davranışlardır. Belirli bir yaşa kadar normal sayılan ağlama nöbetleri, genellikle 1-3 yaş arası çocuklarda sıklıkla görülür.
PGA, santral sinir sistemi bozukluklarının bir çeşidi olarak davranışsal bir durumdur12. PGA'nın özelliği gülme ve ağlamanın sürekliliği ve spontan olmasıdır. Hastalarda gülme ve ağlama her ikisi birden görülebildiği gibi, gülmeden ağlamaya geçiş ya da ağlamadan gülmeye geçiş şeklinde de görülebilmektedir.
Psikolojik nedenlere bağlı olarak ağlayamayan kişilerin, bir psikiyatrist veya psikologa danışması önerilir. Psikolojik bozukluklar, örneğin depresyon, anksiyete ve travma sonrası stres bozukluğu gibi durumlar, ağlayamama nedeni olabilir. Psikoterapi veya ilaç tedavisi gibi uygun tedavi yöntemleri kullanılabilir.
Ağlama bir duygusal durum ya da acıya tepki olarak gözden yaş akması olayıdır. Kızgınlık, mutluluk ve üzüntü gibi duygular ağlamaya neden olabilir. Yavaş ve düzensiz soluma, apne ve tremor gibi olgular da ağlama eyleminin sonuçları arasındadır.
Üzüntü ve keder gibi olumsuz duygular akciğerin işlevlerini olumsuz etkileyebilmektedir. Yaşanan üzüntünün sürekliliği akciğeri etkileyerek göğüste baskı, ağırlık hissedilmesine yol açabilir, hatta depresyona kadar sürükleyebilmektedir.
Ağlamak bir sakinleştirici ilaç gibidir. Genellikle insanlar ağladıktan sonra uyumak isterler. Çünkü sakinleştirici vücuda zerk edilmiştir ve insan kendini halsiz hissedebilir. Vücudunuzun bir çok toksini göz yaşlarınız ile atabildiğini biliyor muydunuz?
Yeterince sıvı tüketilmemesi de şişlik nedenlerinden biridir. Ağlama özellikle uzun süreli ve şiddetli olduğunda göz ve göz kapağındaki ince kan damarlarının çatlamasına yol açar. Bu durum da göz kapağında şişlik yapabilir. Uzun süre ağlayan kişilerin sonrasında yeterince su tüketmemesi de şişliği artırabilir.
Çocuk çok ağlarsa ebeveynin kendisini çaresiz ve başarısız hissetmesi doğal. Bebeği yalnız başına bırakıp 'Ağlar ve bir süre nasılsa uykuya geçer' yaklaşımı bebeğin stres mekanizmasına zarar verir. Sürekli sakinleştirme ve sallama daha sık uyanmasına neden olur, stres nedenli ağlamayı bastırır.
Dr. Garshick konuyu şöyle açıkladı: "Ağlamak kirpikleri büyütmez, ancak gözyaşları kirpikleri yağladığından kirpikler daha koyu veya daha düz görünebilir." Bu geçici takma kirpik dolgusu tüm kirpik sorunlarımıza tam olarak çözüm olmasa da, ağlamanın hala bilmediğiniz bazı önemli faydaları var.
Ağlamanın fazla olması kişinin özgüvenini de zedeler. Kişi kendini güçsüz, çaresiz ve yetersiz hisseder. Başkalarının kendisine acıdığını veya küçümsediğini düşünebilir ve bu da sosyal ilişkilerini olumsuz etkileyebilir. Aşırı ağlama stresi de artırabilir.
Tüm bu bilgilerden yola çıkarak ağlamak ve güzellik arasında bir bağlantı olmadığını söyleyebiliriz.
Bebeğin sürekli ağlaması ve uyumaması durumunda uygulanabilecek en etkili yöntemlerden birisi, bebeği kanguru ya da sling ile dolaştırmaktır. Bebeğiniz vücudunuzun sıcaklığını sever ve kalp ritminizi duyduğu zaman sakinleşebilir. Ayrıca hareketin ve açık havanın etkisi ile sakinleşerek uykuya geçer.
Ebeveynler genellikle doğumda bir doktorun bebeğinin ağlamasına üzülürler. Fakat doğumda ağlamayan bir bebek sağlıklı olmadığı anlaşılır.
3 yaş sendromu, çocukların gelişimleri dolayısıyla yavaş yavaş yeni şeyler öğrendiği, kendini birey olarak hissetmek istediği ve kendilerine olan güvenlerinin arttığı “kendini bulma” dönemi olarak adlandırılmaktadır.
Benzer sorularSıkça sorulan sorular
DuyuruReklam alanı
Popüler SorularSıkça sorulan sorular
© 2009-2024 Usta Yemek Tarifleri