Nassın delaleti; lafzın, nassta belirtilen duruma ait hükmün, inceleme ve ictihata bulunmaya ihtiyaç duyulmaksızın ve sırf dil unsuruna dayana- rak anlaşılabilen illeteki müştereklik sebebiyle, nassta belirtilmeyen du- rum hakkında da sabit olduğunu göstermesidir.
İbarenin Delâleti.
Lafzın ibaresi onu meydana getiren harf, kelime, terkip ve cümleler demektir. İbarenin delâleti ise nassın lafız ve sîgasından ilk bakışta anlaşılan mânaya, harfî mânasına delâlet etmesi demektir.
1. gösterme, yol gösterme, kılavuzluk, alâmet olma. 2. iz, işaret. Delâlet, herhangi bir söz, durum ve hareketin belli bir anlam ve hükümle bağlantısını ifade eden bir kavramdır. Klâsik eserlerdeki tanımı ise şöyledir: Bir şeyin anlaşılmasının başka bir şeyin daha anlaşılmasını gerektirmesi durumudur.
5: 232- Hâss'ın Delâleti:
Hâss'ın, vaz'olunduğu manaya kat'î (kesin) bir şekilde delâlet ettiğini ve aksine delil olmadıkça, vaz'olunduğu bu manadan başkasına çekilemeyeceğini bilginler ihtilafsız kabul etmişlerdir.
Usulcülerin çoğunluğunca benimsenen sonuncu yaklaşıma göre lafzın sözde zikri geçenin (mantûk bih) hükmünü göstermesine “delâletü'l-mantûk” veya kısaca mantûk, sözde zikri geçmeyenin (meskûtün anh) hükmünü göstermesine de “delâletü'l-mefhûm” veya kısaca mefhum adı verilir.
İlgili 43 soru bulundu
Mefhum sözcüğü, kavramak, kavrayış anlamlarıyla kullanılır. Örneğin zaman mefhumu, insanlık mefhumu şeklindeki kullanımlar günlük dilde hayli yaygındır. Mefhum, bir şeyin ifade ettiği değer şeklinde de açıklanmaktadır. Bir sözcükle dile getirilen anlam, mefhumdur.
Haberci.Biz - "Mefhum" ve "mevhum" kelimeleri de sıklıkla karıştırılır. "Mefhum" yorum yoluyla anlaşılan, anlam. Oysa "mevhum" kelimesi, gerçekte olmadığı halde var olduğu düşünülen mânasındadır. | Facebook.
Kendisinden şer'î bir hükmün açıkça anlaşıldığı ve başka türlü anlaşılmasının doğru olmayacağı deliller delâleti kat'î, dolaylı şekilde hüküm bildiren, yorum ve izaha muhtaç olanlar da delâleti zannî delillerdir.
Bu delillerin (delalet-i kat'i) hem sübutu hem de işaret ettiği anlam kat'idir. Sübutu (lafzı) kesin fakat bu lafızların gösterdiği mana zanni (anlamı tereddütlü) ise bu tür delillere sübutu kat'i, manaya delaleti zanni delil denir.
Âm lafız, lugat olarak kapsamına giren bütün fertleri herhangi bir ayırım ve özel anlatım olmaksızın içine alır. Bir lafzın âm oluşunu o dilin kaideleri belirlediği için Kur'an ve Sünnet'in lafızlarının umumilik ifade etmesi de Arapça'nın morfolojik ve gramatik yapısı ile yakından ilgilidir.
Delalet kelimesi anlamı itibariyle merak uyandıran bir kelimedir. Kılavuz, iz, işaret manasına gelmektedir. Delalet cümle içerisinde bir örnek aşağıda verilmiştir. - Arkadaşlarımdan birinin delaletiyle borçlarımı teker teker ödedim.
Delalet etmek: Göstermek, kanıtlamak.
DELALET KELİMESİNİN ANLAMI
Kılavuzluk anlamına gelen bir kelimedir. Ayrıca eskiden mecazi anlamda iz, işaret anlamında kullanılırmış. Bu kelime genellikle dalalet şeklinde yanlış yazılmaktadır. Doğru kullanımı delalet şeklinde olmalıdır.
İbarenin delâleti veya İşaretin delâleti ile sabit bir hüküm, nassın delâleti ile sabit bir hükümle tearuz ederse, ilk ikiden biri ile sabit hüküm tercih edilir.
Delalet, sözlü (lafzi) ve söz-dışı (gayr-ı lafzi) olmak üzere ikiye ayrılır. Belagat ilmi bunlardan sözlü delaletin vaz'i, yani (dil ile ilgili toplumsal) uzlaşıya dayalı kısmı ile ilgilenir. Belagat ilminde sözlü ve uzlaşıya dayalı (lafzi vaz'i) delalet üç kısma ayrılarak incelenir: mutabakat, tazammun ve iltizam.
Sübût; sabit olma, tahakkuk (gerçekleşme) ortaya çıkma, doğru çıkma, sahih olma, vukû bulma, var olma anlamlarına gelir. Zann; bir şeyin doğruluğuna ve gerçekliğine dair yarıdan (% 50'den) fazla ihtimal vermektir.
Zira kat'î bilgi ya sübût ya da delâlet açısından şüpheye mahal bırakmayacak şekilde kesin ve açık bilgi demektir. Şayet kat'îlik sübûtta ise bilginin varlığından şüphe edilemez, delâlette ise anlamından şüphe edilemez.
Hitabın hükme delâleti; lafızdan olursa mantuk delaletidir. Lafzın delâlet ettiği manadan olursa mefhum delaletidir. Mantuk, lafzın konuşma mahallinde kesin olarak delâlet ettiğidir. Yani lafızdan, bir vasıta ve ihtimal olmaksızın doğrudan anlaşılandır.
Hadiselere dair bilgi edinilebilmesi için mutlaka, maddi aleme -insan veya eşya gibi- ait bir cismin yardım etmesi lazımdır. İşte yargıcın hisleriyle idrak ettiği bu şeye “sübut vasıtası” yani delil denir 4.
Sahabe, tâbiîn ve onlardan sonraki muhaddis, fakih ve usulcülerin büyük çoğunluğu, güvenilir tek kişinin (vahid) haberinin şeriatın delillerinden bir delil olduğunu; zan ve ilim ifade ettiğini, bu sebeple onunla amel etmek gerektiğini belirtmişlerdir.
Sözlükte “kuşkulanmak, kesin bilgiye ulaşmak, itham etmek” anlamlarındaki zan (zann) masdarından isim olup hem “yakīnin zıddı, kuşku, kesinleşmemiş kanaat” hem de “ilim, düşünüp taşınarak ulaşılan kesin bilgi” mânasına gelir. Zan kökünden türeyen birçok kelime zannın bu iki temel anlamını yansıtır.
Sabit, yerinde duran, muhkem ve kesin anlamına gelirken sübut sözcüğü de kesin olarak gerçekleşmek ve var olmak demektir. Dinimizde Allah'ın sıfatları zati ve sübuti olmak üzere ikiye ayrılır. İslam literatüründe Allah, ''zorunlu varlık'' olarak nitelendirildiği için basar, ilim, tekvin gibi sıfatlara sübuti denmiştir.
Muhkem (Arapça: محكم), "Hüküm veren, sağlamlaştırılmış" anlamlarına gelen Arapça kelime. Kur'an'ın Âl-i İmrân Suresi'nin 7. âyetinde geçen bu kelime, açık ve kesin olarak hüküm veren âyetleri nitelendirmek için kullanılmıştır.
Türk dil kurumuna göre inhisar kelimesi hem tekel manasına gelirken hem de birisinin sahip olduğu şeylerin tümü manasına gelmektedir. İnhisar etmek kelimesi ile bir şeyle sınırlandırmak manasına gelmekte olan bir kelime olarak ifade edilebilir.
Münzevi kelimesine Türk Dil Kurumu üzerinden bakıldığında, 'İnsanlardan kaçan ve tek başına yaşamayı tercih eden kişiler' olarak tabir edilmektedir.
Benzer sorularSıkça sorulan sorular
DuyuruReklam alanı
Popüler SorularSıkça sorulan sorular
© 2009-2024 Usta Yemek Tarifleri