Hemedan (Farsça: همدان, Hamadan), İran'ın aynı isimli
İbni Sina, İsfahan'da yaşadığı dönemde düzenlenen Hamedan seferi sırasında rahatsızlandı. Kendisine önerilen tedavileri uygulamayı reddetti. Mallarını yoksullara bağışladı, kölelerini azat etti ve günlerini ibadet ile geçirdi. Haziran 1037'de 57 yaşında öldü.
Bu ortamda yetişmeye başlayan İbn-i Sînâ, ilk önce 10 yaşında Kur'an'ı ezberledi ve ardından edebiyat, dil, fıkıh ve akaid eğitimleri aldı.
Celal Şengör'ün dediğine göre İbn-i Sina da kendi gibi dışkısını tatmış.
İbn Bînâ, kendisi gibi Türk asıllı Fârâbî (m. 870-950) doğrultu sunda filozof olmuş, (—zaten o da, Meşşâiler Okulu'na, mensuptur—) ve yine Türk asıllı bügin-filozof Bîrûnî (m. 973-1051) ile ilmî tar tışmalar yaparak, bilgin hüviyetini kazanmıştır.
İlgili 22 soru bulundu
Bu süreçte 'Tıbbın Kanunu' kitabını yazdı. Hamedan Emiri; İbn-i Sina'nın İsfahan valisiyle yaşamasından rahatsız olduğu için batılıların tabiri ile Büyük Üstada hapis cezası verdi. Savaş bitene kadar hapis edilen İbn-i Sina bu süreçte fazlasıyla sefalet ve zorluk yaşadı.
XI. yüzyırda İslam dünyasında yaşamış olan ve daha çok bir hekim ola- rak ad yapmış olan İbn Sina simya ve kimya ile ilgilenmiştir. İbn Sina'nın kimya ile ilgili iki makalesi vardır.
İbn Sînâ'nın babası Sina oğlu Abdullah, Belh'li olup Şaman oğullarından ikinci Nuh ibn-i Mansur zamanında Buhara'ya gelmiş güvenilir ve kıymetli bir iş adamı idi. Kısa süre sonra terfi ederek Buha- ra yakınındaki bir kasabaya maliye memuru olarak görevlendirilmişti.
Dünyanın en büyük hekimlerinden,Batı'da "Avicenna" olarak tanınan, modern tıbbın temel taşlarını koyan, tıp, fizik ve felsefe gibi alanlarda birçok kitap yazan İbn-i Sina, Orta Çağ modern biliminin kurucusu ve hekimlerin önderi olarak kabul ediliyor.
Bu İslâmî geleneğin ışığında ye- tişen önemli şahsiyetlerden birisi de Ebu Ali el-Hüseyin bin Abdullah İbn Sîna'dır (980 Afşana köyü, Buhara-1037 Hemedan).
İbn-i Sina Tacik'dir. Günümüz Özbekistan sınırları içinde kalmış tarihi Tacikistan topraklarındaki Buhara/Efşene'de 980'de doğmuştur. Batı dünyasında 'Avicenna' adı ile batıda bilinirdi. Tacikler, Farslar ile kuzen olup İrani'dirler.
İbn-i Sînâ, 980 yılında Buhara (Özbekistan) yakınındaki Efşene'de dünyaya geldi. Daha 10 yaşlarında Kuran'ı ezberleyerek hafız olur.
İbn Sînâ, otobiyografisinde kendi adını “Ebû Alî el-Hüseyin İbn Abdullah İbn Sînâ” olarak verdiğine göre, Sînâ yakın veya daha uzak dedelerinden birisinin adı- dır.
İlk ve en büyük İslam filozofu olarak kabul edilen Ebu Yusuf ibn Yakub ibn İshak ibn Sabbah ibn İmran ibn İsmail ibn el-Eş'as ibn Kays Al-Kindi'nin (801-873) yaşadığı dönem, ilk on Abbasi halifesine denk düşer ve Bağdat'ın altın çağıdır. Kendisine, 'Arapların Filozofu' anlamına gelen Feylesufu'l-Arab da denir.
Gelen anne ve babasının mensup olduğu etnik köken, gerekse 'Sina' ismi üzerinden yapılan incelemeler bunun en önemli kanıtıdır. Tarihsel açıdan etnik köken olarak yapılan inceleme ve araştırmalar, İbn-i Sina'nın Türk olduğunu günümüzde ortaya çıkarmıştır. Yani İbn-i Sina'nın bir Türk olduğunu ifade etmek mümkün.
Sonun¬da İsfahan'da, Kâkûyi Hükümdarı Alaü'd- Devle'nin sarayına girdi. Hükümdarla çıktığı bir sefer sırasında 10 Temmuz 1036 tarihinde mide rahatsızlığından Hemedan'da öldü. İbni Sina'nın en büyük yapıtlarından biri Kitabu'ş-Şifa'dır ("Sağlık Kitabı").
Hicrî 373 (M. 980) de Buhara'da Seci' adlı köyde ikiz iki oğlan doğmuştur. İbni Sîna ile kardeşi Ebulhâris. İki kardeş küçük yaşta ciddî öğrenim görürler.
980 yılında İran'ın Buhara şehrinde doğmuş ve 1037 yılında Hamedan'da vefat etmiştir. 57 yıllık yaşamında Tıp alanında özellikle "el-Kanun fi't-Tıb" (Tıp Kanunu) adlı kitabı ile ünlü olan İbn-i Sina matematik, astronomi, mantık, psikoloji, kimya ve metafizik alanlarında da önemli eserler kaleme almıştır.
İbn Sina'nın “uçan adam” metaforuna getirdiği yorumda Şaman, kişinin kendisini bedensel ve cismani olandan tamamen soyutlayarak havada asılı kaldığı durumda dahi varlığından bir şekilde haberdar olacağını ifade ederek benin bilgisinin ve kendilik bilincinin önemini vurguladı.
İbni, özellikle Arapça ve Osmanlıca yazılan kitaplarda sıklıkla karşılaştığımız kelimelerden biridir. Arapçadan dilimize geçmiş olan bu kelime çocuk anlamına gelir. Yok yere kibirlenen ve kendisiyle övünen kişiler içinse ''İbn-i Falan'' ya da ''İbnü'l Falan'' tamlamaları kullanılır.
Benzer sorularSıkça sorulan sorular
DuyuruReklam alanı
Popüler SorularSıkça sorulan sorular
© 2009-2024 Usta Yemek Tarifleri