özel isimlerde de arandığını bildiğim kural. ünsüzle biten kelimelerden sonra ünlü ile başlayan kelimeler gelirse, önceki kelimenin son ünsüzü, sonraki kelimenin ilk ünlüsüne bağlanarak okunabilir. bu durum konuşma dilinde kendiliğinden olurken şiir dilinde özellikle -bazen vezin gereği- yapılır. buna ulama denir.
1- Son harfi sesli olan bir kelimeden sonra ünlü harfle başlayan bir sözcük gelirse ulama olmaz. 2- Son harfi ünsüz olan bir kelime ile ünsüz ile başlayan bir kelime yan yana geldiğinde de ulama olmaz. 3- Aralarına virgül konan kelimelerle ulama yapılmaz.
Çünkü virgül, noktalı virgül ya da benzer noktalama işaretleri bulunan kelimeler birlikte okunmaz. Bu kelimeler arasında bir duraksama vardır ve bu nedenle ulama meydana gelmez.
Ulama, ünsüz ile biten bir sözcüğü ünlü ile başlayan bir sözcük takip ettiğinde birinci sözcüğün ikinci sözcüğe bağlanarak söylenmesidir.
Ünsüzle biten bir sözcüğün ünlü ile başladığı durumlarda oluşan ses uyumuna ulama denmektedir. Son ocak, annem onun örneklerinde olduğu gibi ulama konuşma dilinde olağan gelişmektedir.
İlgili 38 soru bulundu
“Vasl”ın sözcük anlamı “bağlama, birleştirme, ekleme, ulama” demektir. Aruz terimi olarak ise, sonu ünsüzle biten bir sözcüğü, kendisinden sonra gelen ve ünlü ile başlayan sözcüğün ünlü harfine bağlamaktır. Şiirde ahenk yaratan bir durumdur.
Ulema (Arapça: علماء), Müslüman ülkelerde eğitimli din alimlerinden oluşan sınıf. Tekili erkekse âlim, kadınsa âlimedir. Geçmiş yüzyıllarda yaşamış âlimlerin pek çoğu hezârfendi. Ulema sınıfı fıkıh ve şeriat (İslâm hukuku) konusunda derin bilgiye sahiptir ve bazı âlimler, aynı zamanda şeriatın uygulayıcısıdır.
Osmanlılar'da ilmiye sınıfı mensupları için kullanılan unvan. Osmanlı Devleti'nde eğitim, yargı, fetva ve diyanet teşkilâtını oluşturan medrese menşeli ulemâ sınıfı.
Endonezya'da muhafazakâr anlayışı temsil eden dinî, içtimaî hareket ve teşkilât. 1926 yılında Surabaya'da (Cava) Hâşim Eş'arî ve Abdülvehhâb Hasbullah adlı âlimlerin öncülüğünde kuruldu; halen genel merkezi başşehir Cakarta'da bulunmaktadır.
Nedvetü'l-ulemâ, 1894 yılında Hindistan'da kurulan bir ulemâ cemiyetidir. "Nedve" meclis ve grup anlamına gelir. Grubun Nedvetü'l-ulemâ olarak adlandırılmasının sebebi Hindistan'a bağlı Kanpur'da ileri gelen İslâm alimleri tarafından oluşturulmuş olmasıdır.
Zîhaf, "kısma" demektir. Aruz kalıbına uydurmak için uzun hecenin kısa okunmasıdır. Aruzda kullanılması sakıncalı görülür.
Fasl kavramı, cümlenin cümleye atfının terk edilmesi; vasl ise, bir cümlenin diğer bir cümleye vâv ( و) edatı ile atfedilmesi anlamına gelmektedir.
Tahfîf (Kasr):
Vezin gereği şeddeli bir harfi şeddesiz okumak demektir.
(ﺗﺼﻔﻴﻒ) i. (Ar. ṣaff “sırayla dizmek”ten taṣfіf) Saf saf, sıra sıra dizme: Askeri tasfif etti (Şemseddin Sâmi).
Türk Dil Kurumu sözlüğünde de tuluat ile ilgili ayrıntılı açıklama yapılmıştır. Tuluat en basit tanımı ile "doğaçlama" demektir. Daha önceden provası yapılmamış ve kendiliğinden ortaya çıkmış olan durumlara doğaçlama denir.
Bazı kaynaklarda ''furkat'' şeklinde geçen firkat Arapça kökenli bir sözcüktür. Bu kelime divan şiirlerinde ''visal'' sözcüğüyle birlikte kullanılır. Visal kavuşmak, özlem gidermek anlamına gelir. Firkat ise ayrılık demektir.
Vasıl kelimesinin sözlük anlamı ulaşmaktır. Bu kelimesi mecazen hasret duyulan birine kavuşmak manasında da kullanılır.
İbtida, Kur'ân okumaya başlamak veya vakf yaptıktan sonra okumaya devam etmek için tekrar başlamak demektir.
Hemze-i vasıl ise geçiş halinde söylenmeyerek önüyle sonunu bitiştirdiği (vasl) için bu adı almıştır; sadece kelime başlarında bulunur ve yalnız cümle başında ise telaffuz edilir.
TÜRK EDEBİYATI. Taktî', aruzla yazılmış bir şiirin veznini bulmak için mısraları tef'ilelere (cüz) göre bölmek veya şiiri bu bölümleri esas alarak okumaktır. Bu okumaya taktî' etmek denir.
Med harfi olan elif'i, yâ'ya meylettirme işlemi, elif'e daha yakın bir şekilde oluyorsa buna imale-i suğra denir.
Kasr (Kısaltma ve İnceltme): Buna Tahfîf de denilmektedir. Ölçü gereği uzun bir heceyi kısaltmak ve ünlüsünü inceltmektir: şâh > şeh, mâh > meh, gâh > geh gibi. Kasr, yine ölçü gereği İstanbul > Stanbul, Aristo > Risto sözcüklerinde yapılır.
Hindistan'da İngiliz hâkimiyetinin yerleşmesinden sonra müslümanların giderek sosyal, ekonomik, siyasal alanlarda gerilemesi ve eğitim sisteminin yerini Batı eğitim sisteminin almaya başlaması üzerine Muhammed Ali Mongerî Kanpûrî önderliğinde bir kısım Hindistan ulemâsı tarafından 1892'de Encümen-i Nedvetü'l-ulemâ ...
Aynı zamanda Kur'an-ı Kerim ve hadislerde de geçen ulemalar, özellikle Osmanlı döneminde yaygın olarak eğitim veren kişilerdi. Daha çok İslamiyet ve din üzerine hem tarihi hem de bilgi anlamında eğitim veren kişiler ulema olarak öne çıkar.
osmanlı imparatorluğunda küçük yaşta müderris ünvanı verilen çocuk ve gençlere alay amaçlı verilen ad.bu gençler üst düzey mevkilerdeki şahısların çocuklarıdır.gerileme döneminde sayıları oldukça artmıştır.
Benzer sorularSıkça sorulan sorular
DuyuruReklam alanı
Popüler SorularSıkça sorulan sorular
© 2009-2024 Usta Yemek Tarifleri